Sosyalist Kadın Aydınlanmasında Teoriden Pratiğe Uzanan Yol -IV-

Füsun Erdoğan

EKB/EKD tarihinden yapraklar…

16 yıllık tarihinde EKB/EKD’nin önemli, parlak başarıla­rının yanı sıra, zaman zaman gerilemeleri, geriye düşüşler, kırılmalara neden olan başarısızlıklar da yaşanmıştır/ol­muştur. Gelişimi düz bir çizgide seyretmemiştir. Pratik ça­lışmada yoğunlaşıldığı, planların yapıldığı, iradenin güç­lendiği bütün an’larda başarılara imza atan EKB/EKD’li ka­dınlar, emekçi kadın kitlelerinden uzaklaştıkları zamanlar­da kendilerine dönmüş, kırılma ve barısızlıklar da bunun üzerinden şekillenmiştir. Dosya, çalışmamızın bu başlığın­da EKB/EKD’nin 16 yıllık tarihinde biriktirdiği, öne çıkan mücadele biçim ve araçlarını paylaşmaya çalışacağız an­cak belirttiğimiz gibi daha detaylı/ayrıntılı bir arşiv çalış­masını gerektiren ve bütün bir tarihinde EKB/EKD’nin irili-ufaklı eylemlerini/pratik faaliyetlerinin dökümünü yap­madığımız dikkate alınmalıdır…

8 Martlar ve EKB/EKD!

1993 8 Mart’ında Emekçi Kadınlar Kurultayı’nı topla­ma perspektifiyle yola çıkan kadınlar; her günü 8 Mart eyleminin ayırdına varmış olmanın bilinciyle 8 Martlarla ilişkilenirler. Çünkü artık bütün 8 Martlar onlar için tak-vimsel bir gün olmaktan çıkmış; kadınların özgürlük mü­cadelesini geliştirmenin, yükseltmenin özel bir basamağı, an’ı haline gelmiştir.

Aralık ’93’de gerçekleştirilen İNerToplantısı’ndaS Mart 1994 için kampanya kararı alınır. “Cinsel, Ulusal, Sınıfsal Sömürüye Son!” şiarıyla, EKB faaliyetlerinin olduğu bütün illerde üç aylık bir kampanya örgütlenmesi, haftaya, aya yayılan etkinliklerin yanı sıra; olanaklı bütün illerde 8 Mart mitinglerinin yapılması kararı alınır. Kampanya için Bülten özel sayısı ve afiş çıkarılır, istanbul başta gelmek üzere, bulunduğu illerde EKB, sendika ve kadın gruplarına/örgütlerine, siyasi çevre­lere/örgütlere, 8 Mart Platformu oluşturmak için çağrılar yapılır, istanbul’da ilk kez birçok işçi ve emekçi memur sendikalarından kadınlar ile kadın grupları, çeşitli çev­relerden kadınlar bir araya gelerek; 8 Mart Kadın Platformunu oluştururlar. 1992 yı­lında Bağlarbaşı’nda gerçekleştirilen mi

tingden sonra ilk kez Abide-i Hürriyet Meydanı’nda böylesine geniş katılımlı bir platformla 8 Mart mitingi örgütlenir.

Ek üç aya yakın bir süre boyunca miting hazırlıkları ile “Cinsel Ulusal Sınıfsal Sö­mürüye Son!” kampanyasını ayrıca düzenlediği etkinliklerle birlikte yürütür. Miting­de Platform adına kitleye seslenen Ek temsilcisi, ilk kez bir kadın dergisi Sahibi ve ya­zı işleri Müdürü olarak Bayrampaşa ceza evinde tutsak olan Cemile Yürümez’in 8 Mart mesajıyla başlar konuşmasına… Kadınların taleplerinin, seslerinin birleştiği bir gün olarak tarihe geçer 8 Mart 1994 mitingi

1995    8 Mart mitingi için Emekçi Kadınlar Bülteni’ne el koyan ÖD okuru kadınlar ve EKB istanbul Valiliği

’ne iki farklı miting başvurusu yaparlar. Valilik ÖD okuru kadın­ların başvurularını iki gün önce yaptıkları gerekçesiyle, miting iznini onlara verir. EKB bu mitinge katılma kararı alır. EKB’nin 8 Mart etkinlikleri arsında çeşitli illerden EKB’li kadınların Amed’de buluşarak Kürt kadınlarıyla birlikte 8 Mart’ı kutlama pla­nı da vardır. Ancak, illerden giden otobüsler polis tarafından Amed’e sokulmayarak kent dışında bekletilirler. Miting alanında bu haberin kitleye duyurulması ve polisin tutumunu teşhir eden kısa bir açıklama yapma talebi Tertip Komitesi’ne iletilir. Ter­tip Komitesi hiçbir gerekçe göstermeksizin talebi reddeder. Oysa, mitingin ana kitle­sini EKB’liler oluşturmaktadır. Bu tutumu protesto eden EKB mitingi terkletme kararı alır. EKB kitlesi miting alanını terk ederken Tertip Komitecide miting programı bit­mediği halde mitingi bitirme kararı alır.

1996    ve 2004 yılları arasındaki 8 Martlar; devrimcilerin, sosyalistlerin, Kürtlerin ve feministlerin birlikte örgütlediği dönemlerdir. Ama 2005 8 Mart’ında üç ayrı 8 Mart kutlamalarının daha sonraki yıllarda da devam etmesi sebebiyle yaşanan tartışma­ları ayrı bir yazıda ele aldığımız için burada tekrar etmeyeceğiz.

Sonuç olarak; kısa bir özetini paylaştığımız EKB/EKD’nin tarihinde 8 Martlar ka­dın kurtuluş mücadelesinin büyütülmesinin, geliştirilmesinin özel bir an’ı olarak gö­rülmüş ve bu perspektifle kutlanmıştır/kutlanıyor. Coğrafyamızda 8 Mart’ın yaygın olarak miting, yürüyüş ve etkinliklerle kutlanması geleneğinin yaratılmasında EKB/EKD’nin çok özel bir rolü, emeği olduğunu altını bir kez daha çizerek, EKB tari­hinden örneklerimizi paylaşmaya devam edelim…

Kadın Üniversitesi

istanbul merkezli bu çalışma; ’94 yılı sonbaharında EKB Kültür-Sanat Merkezi’nde hayata geçilir. ’94-’95 yılında uygulanmak üzere “Kadın Sorunu ve Özgürleşmesi” kapsamında konu başlıkları çıkarılır. EKB yürütmesinde yer alan kadınların da dahil olduğu bir eğitmenler grubu belirlenir. Her bir eğitmence verilen dersler hafta son­larında gerçekleştirir. Kadın Üniversitesi adıyla verilen bu derslere hem EKB örgütlen­me komisyonlarında çalışan kadınlar hem de örgütlenme faaliyetinde ilişki kurulan kadınların katılımı sağlanır. Kadın Üniversitesini oluşturmadaki amaç; EKB çalışanla­rı ve ilişki kurulan kadınlarda özel bir bilinç geliştirmek aydınlanmada özne’leştir-mek, kadın bilincinin oluşturulmasında sistematik özel bir katkıda bulunmaktır. Planlandığı biçimiyle o sezon dersler verilir. Ancak daha sonraki yıllarda bu alanda uzmanlaşma, daha etkili olarak faaliyeti/dersleri devam ettirmemek önemli bir ek­sik/zaaf olarak kaydedilmelidir. Bir diğer eksik de, bu pratiğin diğer illerde de plan­lanıp yapılmamış olmasıdır.

Hem EKB/EKD gönüllü ya da üyelerinin hem de kitle faaliyetinin bir parçası ola­rak kadınların bilinçlendirilmesi, kadın bilincinin oluşturulmasında seminerler, sem­pozyum ve etkinlikler düzenlenir. Her yaz kadın kampları örgütlenir. Bu kamplarda özel olarak belirlenmiş başlıklar altında eğitimler verilir. Ancak, eğitim meselesinin günlük mücadelenin bir parçası haline getirilmesi, bütün olanakların realize edilme­sinde, kadınların eğitilmesinde genel b

ir tutukluk, atalet olduğunu belirtmeliyiz. Zi­ra eğitim meselesi ne yalnız başına yaz kamplarının sorunu, ne de arada bir düzen­lenen seminerlerle sağlanabilir. Bunların her birinin katkısı, değeri yeri vardır. Ancak bu konularda başka adımlar atılmasının gerekliliği de görmezden gelinemez…

Analar Kurultayı…

’90’h yıllar, bu coğrafyada devlet şiddetinin çok çeşitli biçimler altında kitlelere yöneldiği bir dönemdir. Gözaltında, işkence rutin bir işlemdir. Sık sık işkenceli sorgu­larda insanlar katledilir. Sokak-ev infazları, faili “meçhul” cinayetler ve gözaltında kaybetmeler devletin baskı politikalarının aldığı biçimlerden bazılarıdır. Gözaltına alınan, sokak ortasında kaçırılan kadınlardan, erkeklerden bir daha haber alınamaz.

1995 12 Mart’ında istanbul Gazi Mahallesi’nde kahvehanelerin taranması, bir kişi­nin ölümüyle başlayan ayaklanmayı polisin bastırma girişimi, saldırıda 18 kişinin katledilmesi onlarcasının yaralanması, gözaltı ve tutuklamalarla sonuçlanmıştı. He­men sonrasında 21 Mart’ta Hasan Ocak kaçırılarak kaybedilir. Ailesi ve yoldaşlarının Hasan’ı arama kampanyasına EKB’de aktif olarak katılır.

O yıllar birbiri ardına kayıp haberleri gazete sayfalarına, radyo ve TV haber merkezlerine düşer. Her bir kayıp haberi Arjantin’i, Şili’yi hatırlatır. Latin Amerika ülkelerini bir ahtapotun kolları gibi saran diktatörlüklerin kaybetme politikalarına karşı kadınların baş eğmez mücadeleleri bu coğrafyada da gündemleşir. Beyaz ba-şörtüleriyle Plaza de Mayo Meydanının kadınları düşer akıllara… Onlar Perşembe­nin delileridir, istanbul’un Cumartesi Anneleri olurlar. Her türlü baskıya zulme, iş­kenceye katliamlara uğramışlar; ama yılmamışlardır. Yıllar sonra kaybedilenlerin değil, kaybedenlerin listesini istemektedirler… Hesap sormak, yaşadıkları acıları başkaları yaşamasın diye… 0 beyaz eşarplı kadınların azmi, iradesi, baş eğmezlikleri yön verir EKB’li kadınlara…

Hasan Ocak’ın aranması sürecinde; Amed’den izmir’e, istanbul’dan Antep’e, Adana’ya, Ankara’dan Hakkari’ye kayıp haberlerinin, faili belli cinayetlerin işkence­de ölümlerin bir ateş topu misali kadın yüreklerine düşüşünü;

Yıllardır süren sömürgeci kirli savaşta Kürt kadınların yaşadıklarını;

Vatan, Millet, Sakarya nutuklarının baskısı altında evladının, eşinin acısını bile özgürce yaşamasına izin verilmeyen asker anneleri ve eşlerinin;

Çocuklarını, sevgililerini tutsak veren bu coğrafyadaki bütün kadınların;

Acılarını kendi dillerinden ifade etmeleri, seslerini, yüreklerini birleştirmeleri için 28 Mayıs, 1995 yılında Analar Kurultayı yapılması, kararı alır. Bütün illerde EKB Ör­gütlenme Komisyonlarında çalışan kadınlar; kayıp yakını, faili “meçhul”/belli cina­yetlerde yakınlarını yitirmiş, kızları, oğulları eşleri, sevgilileri cezaevinde tutsak edil­miş kadınlara, asker ve gerilla anne ve eşlerine ulaşarak Analar Kurultayı’na katılma­larını sağlamaya çalışırlar.

Her zaman olduğu gibi devlet devletliğini gösterir, istanbul Valiliği Kurultay’ı yasaklar. Bu yasak karşısında geri adım atmayan EKB; aynı gün Yüz Çiçek Açsın Kül­tür Merkezi salonunda Analar Kurultayı’nı toplar. Salon önünde büyük yığınak ya­pan polis, yüzlerce kadının toplanmasına engel olamaz. Salona sığmayan kitle, so­kağa taşmasına rağmen polis o gün dışarıdan seyretmekle yetinir.

O gün Kurultay kürsüsünden onlarca kadının yaşadığı acılar dile gelir, bir çığlık olur yükselir… Ve her kadın devletin baskı ve zulmüne karşı direnmekten başka bir yol olmadığını kendi dilinden haykırır.

Hiç kuşkusuz devletin son gün Kurultay’ı yasaklaması katılımı olumsuz yönde et­kilemiştir. Ancak bu yasaklama son anda yapılan düzenleme ile kitlesel ve gerçek muhataplarının katıldığı Kurultay’ın başarıyla toplanmasını engelleyememiştir. Ku-rultay’ın en önemli eksikliği ise; istenilen düzeyde asker ailelerine ulaşılamamış ol­ması ve Kurultay’a taşınamamasıdır.

Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük Ödülleri..

1996 yılında EKB, 8 Mart etkinlikleri çerçevesinde; “Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük” ödüllerini verdiği etkinlik düzenler. Ve bu etkinlik daha sonraki yıllarda gelenek-selleştirilir. 1997’den 2002’ye kadar, “Eşitlik”, “Özgürlük” ve “kardeşlik” ödülleri dönemin siyasal koşulları içerisinde öne çıkan kadınlara verildi. Ama bu gelenek son yıllarda unutuldu.

EKB’den EKD’ye Şiddete İsyan!..

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü ilk kez 1993 yılında EKB fa­aliyeti olduğu bütün illerde yapılan basın açıklamalarıyla gündemleştirilir. Daha sonraki yıllarda 25 Kasıml

ar kampanyalar biçimde ele alınır ve kadına yönelik şidde­te karşı etkinlikler düzenle

nir. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele EKB/EKD bakı­mından 25 Kasımlarla sınırlı kalmaz. Bu coğrafyada kadınların devletin ailenin, töre­lerin, geleneklerin dizginsiz şiddetine maruz kalması şiddete karşı mücadeleyi gün­lük yaşamın bir parçası olarak görmeyi/ilişkilenmeyi zorunlu kılmaktadır. Dolayısıy­la EKB/EKD’nin gündeminde de şiddete karşı mücadele sürekli, sistematik olarak yer almıştır/almaktadır. Diğer yıllardan farklı olarak EKD’nin 25 Kasım 2007 öncesinde uzunca bir sürece yayarak sürdürdüğü “Şiddete Karşı isyan” kampanyası yeni mü­cadele biçim ve araçlarının kullanılması bakımından da dikkat çeker, isyan otobü­süyle emekçi semtlere giden EKD’liler kampanya boyunca kurdukları isyan kürsüle­rinde kadına yönelik şiddeti teşhir eder, kadınları 25 Kasım mitingine çağırırlar. Mi­ting son anda bazı teknik nedenlerle iptal edilse de, EKD görselliğiyle ve kitleselliğiy-le 25 Kasım etkinliğini gerçekleştirir.

“Eşitlik ve Özgürlük için Adalet” sloganıyla Ekim 2005’te Kadın Adalet Mahke­melerinin kurulması için özel bir çalışma yürüten EKB, 27 Kasım’da kurduğu Kadın Adalet Mahkemelerinde şiddete uğrayan kadınlar yaşadıklarını anlatırlar. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele bakımından bir dizi karar alınır. Ancak, daha son­raki süreçte EKB alınan bu kararların önemli bir kesimin hayata geçirilmesi ve ta­kipçisi olmada başarılı olamaz. Mahkemenin sonuçlarını insan Hakları Haftası kap­samında Meclise, Adalet Bakanlığı’na, Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na ve Ai­le içi Şiddeti izleme Komisyonu’na örnek dosyalar hazırlanır ve 16 Aralık 2005 tari­hinde ilgili kurumlara verilir..

Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Kurultay

Devletin kadına yönelik şiddetinin önemli biçimlerinden biri taciz ve tecavüz iş­kencesi olmuştur. Geleneksel değer yargıları nedeniyle bu saldırının/işkencenin mağdurlarca açıklanmaması saldırganlara, işkencecilere cesaret vermiştir. Gözaltın­da taciz ve tecavüzün özellikle Kürt kadınları şahsında büyük artış gösterdiği bir sü­reçten geçilmektedir. 1997 yılında EKB “Cinsel Şiddete Hayır!” şiarıyla bir kampanya başlatır. Çeşitli kadın örgütlerini sendika ve demokratik kitle örgütlerini bu kampan­ya etrafında birleştirmeyi başarır. 20 Mayıs 1997’de “Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Girişim”in oluşturulmasına öncülük eder. Kampanya boyunca gözaltında tecavüze uğrayan pek çok kadının yaşadıkları taciz ve tecavüzü açıklamaları sağlanır. Mağ­durların açtıkları davalara kitlesel katılım sağlanır. Kamuoyunda devletin tacizci, te­cavüzcü yüzü teşhir edilir. Bütün bu çabalar “namus” kavramının tartışılmasını sağ­lar. Uzunca bir zaman dilimine yayılan bu çalışma, EKB tarafından 1999’da yeniden özel bir kampanyaya dönüştürülür.

“Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Hayır Kurultayı” 10-11 Haziran 2000’de top­lanır. Kurultaya birçok ilden katılımın yanı sıra; Almanya, isviçre ve ingiltere’den de kadınlar katılır. Gözaltında tecavüz işkencesine maruz kalan kadınlar, kürsüden yaşadıklarını anlatarak devletin tecavüzcü yüzünü teşhir ederler.

Bu kurultay, dünyada ve coğrafyamızda ilk kez tecavüz işkencesine karşı örgüt­lü mücadele örneği olmuştur. Kurultaya katılan kadınlar işkenceci tecavüzcü devleti yargılar; ses ve cesaretlerini büyüterek bu süreçten çıkarlar.

Sosyalist kadınların kendi cins kimliklerini sorguladıkları, bedenlerine yönelik teca­vüz saldırısına nasıl bir yanıt vermeleri gerektiğini kavratan bir kurultaydı. Bir çok sos­yalist ve yurtsever kadının bazı değer yargılarını yeniden sorguladığı bir süreçtir. Aynı zamanda sosyalistlerin ataerkil sisteme karşı bilinçli ve örgütlü ilk karşı duruşudur.

Emperyalist Savaşa, Cezaevlerinde Devlet Terörüne, Yıkımlara Karşı… EKB/EKD

Bütün tarihi boyunca EKB/EKD; hayatın her alanında haksızlıklara baskı ve zulme karşı pratikte gösterdiği duyarlılığıyla mücadele biçim ve araçlarıyla kadınlar cep­hesinden eylemli duruşunu sergilemiştir. Bazı eylem biçimleriyle bir kadın örgütü olarak militan çıkışlarıyla dikkate değer örnekler yaratmıştır.

19 Aralık 2000 yılında devletin bir gecede 22 Cezaevinde politik tutsaklara karşı saldırı ve katliamında sokağa çıkan EKB diğer kadın örgütleriyle birlikte aylara, yıl­lara yayılan Ölüm Orucu direnişinde devletin katliamcı tutumunu, burjuva basının sansürünü her cumartesi içinde yer aldığı kadın platformuyla gerçekleştirdikleri “En­dişeliyiz” eylemiyle protesto ederler.

Emperyalist savaşa karşı mücadelenin kadın rengini alanlara taşıyan EKB/EKD NATO toplantısının istanbul’da yapılmasına karşı yürüttüğü kampanyada Kız Kule-si’nde açtığı pankartla değişik eylemlerin altına imzasını atmıştır.

2003 yılında tezkere öncesi “Yas Tutmak istemiyoruz” kampanyasının “işgale Ve­
recek Çocuğum Yok” şiarıyla sürdüren EKB; 31 Ekim’de istanbul, Bursa, Sivas, Adana,
Mersin ve Eskişehir’de yaptığı zamandaş basın açıklamaların ardından Ankara’ya
gelerek topladıkları imzaları Meclis’e teslim ederler.

Bütün yıkımlarda, yıkımlara karşı mücadelede kondularını yıktırmamak için di­renen kadınların yanında EKB/EKD’yi görebilirsiniz…

2004 sonbaharında içinde EKB ve Öğrenci Kadın Derneği’nin de yer aldığı 80 ka­
dın örgütünün oluşturduğu “Bedenimiz, Cinselliğimiz Bizimdir!” “TCK’de Kadına Yö­nelik Şiddete Karşı Yürüyoruz!” şiarıyla Ankara’da Meclis önünde TCK’ye karşı eylem gerçekleştirirler.

2000 ve 2005 Dünya Kadın Yürüyüşü’nde bütün kadın örgütleriyle birlikte EKB’de yer alır.

Bir gecede evleri başına yıkılan depremzedelerin yanında olur EKB… Örgütlediği yardım kampanyasını bizzat kendisi depremzedelere ulaştırır, devletin tutumunu teşhir eder..

2006 Dünya Futbol Şampiyonası için Almanya’da 40 ile 60 bin kadının Doğu Avrupa ülkeleri ve Balkanlardan getirilerek fuhuş sektöründe çalıştırılması planı EKB’nin çeşitli illerde organize ettiği zamandaş basın açıklamalarıyla protesto edilir, İstanbul ise Türkiye Futbol Federasyonu binası önünde “Futbol, Fuhuş, Fiesta =FİFA” pankartı­nı açarak protesto gösterisi düzenlenir.

EKB; Avrupa Sosyal Forumu (2006 Atina) ve 2006 Ekim ayından Türkiye Sosyal Fo-rumu’na katılarak “Kadın Sorunu ve Özgürleşmesi” kapsamındaki sorunlarının tartı­şılmasına katılır, emekçi kadınların bakış açılarını oralara taşır.

Seçimler ve EKB/EKD

EKB kadınların hayatın her alanında özne’leşmesinde önemli bir yer tutmuştur. Genel ve yerel seçimlerde bağımsız devrimci sosyalist milletvekili, belediye başkanı ve muhtar adaylarını desteklemiş, yürütülen seçim kampanyalarına aktif olarak ka­tılmıştır. Kendi üyelerinden çıkardığı kadın milletvekili adayları etrafında özel seçim kampanyaları örgütlemiştir. Seçimlerde bağımsız devrimci sosyalist aday olan Ayşe Yılmaz, Nahide Kılıç ve Filiz Uluçelebi EKD üyesi, aktif çalışanı ve yöneticilerindendir-ler. Her seçim döneminde EKB/EKD işçi, emekçi, ev emekçisi ve genç kadınların aktif olarak politika yapmaları/politik mücadelede yer almaları doğrultusunda faaliyet yürüttü. Burjuva partilerin kadınları oy deposu olarak görmesini ve iki yüzlü politi­kalarını teşhir etti. En son 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de istanbul’da Bin Umut Adayı Sebahat Tuncel’i destekleyen ve seçim kampanyasına katılan EKD, izmir, Ada­na, Malatya, Kayseri, Bursa ve Ankara’da aktif olarak seçim kampanyası yürüttü.

Örgütlenmede Yenilenme Çabaları, Yeni araçlar…

Bazı dönemlerde EKB/EKD örgütsel, politik çalışmalarıyla önemli bazı başarıla­rın altına imzasını atsa da, EKB’nin işçi, emekçi, ev emekçisi ve genç kadınlara git­mede, onları örgütlemede bir kırılma yaşadığı; kendisini esas olarak çeşitli plat­formlara katılmakla sınırlandırdığı tespitini yapmak yanlış olmaz. Bu durumu 2002 yılında gerçekleştirdiği Kurultay’da EKB’de masaya yatırır, tartışır. Bu tartışmala­rın sonunda işçi ve emekçi kadınlara gitme, onlarla bağ kurma, ve örgütlemede bir geriye düşüş, kırılma olarak tarif eder. Hiç kuşkusuz, EKB’nin yaşadığı kırılma ya da geriye düşüş kitle hareketinin ve devrimci, komünist hareketin yaşadıklarından ayrı olarak ele alınamaz. O yıllarda, kitlelerden uzaklaşma, yabancılaşma olgusu, apolitizm 1996 1 Mayıs’ından sonra devletin saldırılarıyla derinleşerek büyümüştür. EKB’de içine düştüğü bu durumu zamanında görüp müdahale edemediği için o sü­recin bir parçası haline gelir. EKB giderek hedef kitlesinden uzaklaşır. Geniş işçi, emekçi, ev emekçisi ve genç kadınlara gitme yöneliminde yaşanan bu kırılma so­nucu bir daralma yaşanır. Zaman zaman gerçekleştirilen çıkışlarda durumu doğru tespit etme ve buradan iradi bir yönelim içine girilememesi EKB’ye yalnızca geçici olarak soluk aldırır. Buradan tam bir kopuş sağlanamaz. Sürecin göreli uzunluğu, daha sonraki yıllarda kendini bürokratik, diplomatik yönelimlerden kurtarma, kopma ya da çıkışı zorlaştırmış, zaman zaman patinaja yol açmıştır.

Kurultay’da yapılan tartışmaların ışığında EKB komisyon ve konseyler üzerinden kendini örgütleme, pratik faaliyetini gözden geçirerek değiştirme kararı alır. EKB bu kurultayda program ve tüzüğünü yeniden tartışır. 7 ilde EKB bürolarının açılması ka­rarı alınır.

2002’nin ilk ayları, EKB bakımından yeniden bir başlangıçtır. Hızla geride kalan süreçte yön kaybını giderme çabası içine girer. 2003 yılında ikinci genel kurulunu toplar. Bu Genel Kurul EKB bakımından yeniden kuruluş anlamına gelir. Zira EKB 2002’nin başından başlayarak bir yıl boyunca organlarını oluşturur. Kendini yeniden örgütler, hukukunu belirler çizgisini netleştirir ve rotasını işçi ve emekçi kadın kitle­lerine çevirir. Hızla kendini yeniden örgütleyen EKB’nin “yeniden yapılanma” süreci, emekçi kadın kitlelerine gitme, onları örgütleme çabasıyla birleşir. Ancak, buradan ifade etmek gerekir ki, bu konuda gösterilen çaba ve iradede yer yer kırılmalar, an­layış ve perspektif sorunları yaşanır. Bu noktada ortaya çıkan sorunlara etkisi bakı­mından nispeten sık diyebileceğimiz EKB çalışanlarındaki görev değişikliklerinin olumsuz etkisi olduğunu özellikle belirtmeliyiz. Zira bu durum hem kolektif hafıza­nın oluşturması bilgi birikimi, hem de soruna hakimiyeti olumsuz yönde etkiler.

2005 başında yerellerde (istanbul, Ankara, izmir, Adana, Mersin ve Bursa) ger­çekleştirilen yerel kurultaylarda “Ne için Kimin için EKB?” sorusunun yanıtı aranır. 16-17 Temmuz 2005 tarihinde de istanbul’da EKB’nin 3. Genel Kurulu toplanır. 120 de­legenin katıldığı Genelkurul’da kadınlar EKB’nin örgütlenme sorunlarını bir kez da­ha masaya yatırırlar, tartışırlar.

Kurultayın ilk günü EKB’nin işleyişi ve yapısının şekli tartışılır. EKB’nin demokra-tikliğinin ve kitlesel zemininin güvencesi olarak görülen komisyonlar ve konseyler tartışılır. Kürsüde konuşan kadınlar yerellerde yaşadıkları sorunları ve çözüm öne­rilerini bazı olumlu ya da olumsuz deneyimlerini paylaşırlar. Komisyonlar dışında yerellerin ihtiyaçlarına bağlı olarak kooperatifler, kadın sendikası, kadın dayanış­ma evi, kadın sağlık merkezleri gibi farklı örgüt biçimlerinin/araçlarının kullanıla­bileceği dile getirilir.

Kurultayın ikinci günü örgütlenme sorunları ve yerelleşme gündemli tartışmalar yapılır. EKB’nin yeni yönetimi belirlenir.

10 Aralık 2005 tarihinde EKB konseyleri toplanır. Bu toplantıda örgütlenme sorun­ları ve dernekleşme tartışılır. Merkez Yönetim Kurulu’nun toplantıya sunduğu öneri­de dernekleşme ihtiyacı şöyle ifade edilir:

“… Örgütlülük düzeyini politik hattın gelişen çizgisi ile yükseltmenin araçların­dan biri olarak değerlendirilmesi gereken dernekleşme tartışmaları, resmi ve işleyen bir demokratik kurumlaşma oluşturulması bakımından temelde durmaktadır..:”

Tartışmalar ışığında dernekleşmeye gidilmesi kararı alınır ve EKD’nin kuruluş sü­reci başlatılır. Ve 2006 yılında EKD kurulur. 2006 sonbaharında birçok kurum ve kit­le örgütü gibi EKD’de toplumla mücadele yasasından payına düşeni alır. Tüm EKD’leri basan polis istanbul’da EKD başkanı Çiçek Otlu, Adana’da EKD üyeleri Diren Yıldız ve Arzu Mazı, Ankara’da MYK üyesi Filiz Uluçelebi gözaltına alınır ve tutuklanırlar. EKD devletin bu saldırısını “Örgütlenme Hakkımız Engellenemez: Derneğime Dokun­ma!” kampanyası ile teşhir eder/yanıtlar…

EKB’den EKD’ye Bazı Sonuçlar…

EKK’dan EKB’ye ve EKD’ye 16 yıllık tarihte öne çıkan bazı örnekler ve eksikleri, za­afları paylaşmakla kendimizi sınırlandırdık. Çünkü pratik mücadelede en geri pozis­yona düştüğü an’larda zamanlarda bile her günü 8 Mart eyleme perspektifini terk etmeyen komünist kadın öncü kadınların yarattıkları bu tarihi bütün ayrıntılarıyla sunabilmek, sunmak hem bu dosyanın kapsamını aşmaktadır, hem de çok daha ay­rıntılı bir arşiv taraması yapmayı gerektirir. Bu dosya bakımından önemli olan EKB/EKD’nin işçi, emekçi, ev emekçisi ve genç kadınlar arasında yürüttüğü kesintisiz faaliyetin bir sonucu olarak açığa çıkan mücadele biçim ve araçları, perspektif ve bakış açılarıydı. Başarısızlıkları, irade kırılmaları karşısında geri çekilmeksizin tartı­şarak çözüm aramasıydı… Ve bizde bu örnekleri paylaşmakla kendimizi sınırladık.

Bu tarihe dair söyleyeceklerimizi özetleyecek olursak:

Bu süreç her günü 8 Mart eylemek için yürütülen zorlu bir mücadele tarihi olmuş­tur. Kadın ve erkek komünistlerin, komünist yapının ideolojik psikolojik ve politik dönüşümünün sağlanması bu mücadelenin en temel sorunlarından biridir. Değişimi kendinden başlatmanın anlamı da burada yatar. Ve hiç kuşkusuz bu değişim ve dö­nüşüm düz bir çizgide ilerlemez, ilerleyemez. Geriye düşüşler, sıçramalar, ilerleme­ler, duraksamaları, zorluklarla dolu; dünden bugüne ve geleceğe akan bir tarihtir bu. Burada aslolan bıkmadan tekrar ettiğimiz, her günü 8 Mart yapma yönelim, ça­ba ve iradesinin korunup sürdürülmesidir. Çok açık ki, bu duruşta yüksek, çok güç­lü bir irade olmadan sürdürülüp korunamazdı.

Her günü 8 Mart yapma eğilimi ile devrimci kendiliğindencilik (yani ilgisizlik, kendini sorumlu görmeme, ertelemecilik vb.) işçi ve emekçi kadın kitlelerine yönelik devrimci faaliyet bağlamında çatışan iki temel eğilim olarak var olmuştur. Emekçi kadın kitlelerine yönelik devrimci çalışmanın özel olarak örgütlenmesi, kadın kurtu­luş mücadelesinin teorik-pratik sorunlarının çözümü vb. söz konusu olduğunda dev­rimci kendiliğindencilikle mücadelenin titizlikle, hassasiyetle sürdürülmesi gerekir, iradenin kırıldığı emekçi kadınlara gidişte bir zayıf laman m yaşandığı süreçler ile ge­rilemenin kendine dönmenin arasında her daim doğru orantı olmuştur.

Bu çalışma kolektif yapılarda duyarsızlıklarla, duyarlılık kırılmalarıyla mücadele içerisinde gelişmiştir. Bu nedenle, işçi, emekçi, ev emekçi ve genç kadınlar arasında çalışmanın özel olarak örgütlenmesi ve kolektif yapı içerisinde ve genel olarak erkek egemenliğinin bütün görüngülerine, fiili eşitlik için mücadelenin sistematize edil­mesi gerektiği bilincini geliştirmek ve büyütmek gerekiyor. Hiç kuşkusuz değişim ve dönüşüm yalnızca kadınların değil, aynı zamanda en az kadınlar kadar erkeklerin de ihtiyacıdır, sorunudur. Bu nedenle sorunların tartışılması süreçlerine bütün kolekti­fin katılmamış olması, değişim ve dönüşümde bunun önemi ve yerinin yeterince gö­rülüp kavranmamış oluşuyla ilgilidir. Artık yalnız başına “öğretilmiş kadınlığı”, “öğ­retilmiş devrimci kadınlığı” tartışmak yetmiyor. “Öğretilmiş erkeklik”, “öğretilmiş devrimci erkeklik” de tartışmaların odağına konulmalıdır.

Bu faaliyette, iradenin kırıldığı örnekler yaşanmıştır. Hem de bu örnekler, ne üze­rinden atlayabileceğimiz, ne de görmezden gelinecek örneklerdir. Bu irade kırılma­ları hem merkezi kolektif anlamda, hem de tek tek bireyler kolektifler düzeyinde ol­muştur. Komünist öncünün devrimci iradesinin, devrimi örgütleme kararlılık ve yö­neliminin; keza kitlelere yöneliminin çetin sınav alanlarından biridir, iradenin tekrar tekrar takviye ve tahkim edilmesi gerekir. Özgüven eksikleriyle kırılmalarla mücade­le özgüvenin her adımda geliştirilmesi çabası gerekir. Bu noktada sosyalist kadınla­rın bilgiyle, politikanın ve teorinin sorunlarıyla kopmaz bir bağ kurmaları; bilgiyi pratiğin önünü açan bir buz kıran olarak kullanma bakış açısına sahip olmalıdırlar. Her sosyalist kadın özel olarak kadınlık bilincini geliştirmek gibi bir görevi olduğu­nu kesinlikle unutmamalıdır. Bu konuda komünist kadınların eksik ve zaaf larıyla özel olarak mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizmeliyiz. Yine bu kapsamda olanakla­rın değerlendirilmesi, realize edilmesinde de önemli eksikler olduğunu belirtmeliyiz.

Eğitim noktasında erkeklerin kadın sorunu ve özgürleşmesi kapsamında eğitil­mesinin gerekliliğini görmemek ya da üzerinden atlamak; erkeklerinde kendilerini bu konularda azade görmeleri kolektifin bir diğer eksiğidir. Bu konularda var olan pratik tutumla çok daha cepheden sistematik bir mücadele yürütülmesi gerekir.

Merkezi ve yerel olarak komünist kadın hareketinin önderlerini yetiştirmek, çı­karmak oldukça önemlidir. Ancak kabul etmek gerekir ki, bu konuda daha bilinçli ve daha iradi bir çaba gösterilmesi gerekir. Bazı noktalarda inat etmek, emek vermek, tutkuyla mücadele etmek gerekiyor. EKB/EKD tarihinde ya da komünist kadınların ta­rihinde belirli kazanımlar sağlanmış olsa da iradi olarak bu soruna gerektiği kadar yüklenilmediğini söylemek ne haksızlıktır ne de yanlış olur.

Hiç kuşkusuz her EKB/EKD yapısı, hatta komisyonu kendi çapında önemli bir işle­ve sahip olmuş, rol oynamıştır. Bu gerçeği açığa çıkarmak yönlendirici bir güç hali­ne getirmek, kavramak ve kavratmak değişmek ve değiştirmek aydınlanmak ve ay­dınlatmak geleceğin önemli bir görevi olmalıdır…

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir