1990’lı yıllardan bugüne kadar Cumartesi Anneleri devletin kaybettiği evlatlarının kemiklerine ulaşmak, özel günlerde ziyaret edebilecekleri bir mezar sahibi olmak için mücadele ediyorlar.
R.Tayyip Erdoğan çok değil, bir kaç yıl önce 1990’lı yılları eleştirip, Cumartesi Annelerini makamında kabul ettiğinde, Berfo anaya oğlu Cemil Kırbayır’ı bulma sözü vermişti.
Ancak öncesi bir yana, kamuoyu ardımızda bıraktığımız şu son bir yılı aşkın sürede, Erdoğan-AKP diktatörlüğünün gerçeğinin:
“Çocukta olsa kadın da olsa gereği yapılsın” talimatından daha da ileri giderek, ana karnındaki bebelerin katline!
Katledilen canların günlerce sokak ortasında bekletilmesine, bodrumlarda diri diri yakılmasına, taş üzerinde taş bırakmayacak bir saldırganlığın örgütlenmesine!
Dini kendisine maske edinmiş bu bayağı diktatör ve AKP’sinin, ölüm karşısında dinin emrettiği kuralları hiç çekinmeden bir kenara attığına, kötü bir din bezirganı olduğuna!
Bırakalım kendine karşı olanlara sınırsız bir devlet terörü altında ezmeyi, kendinden olmayan herkese baskı ve zulmün her çeşidini reva gören bir diktatör olduğunu uygulanan koyu sansüre rağmen yaşayarak gördü!
Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımayan faşist diktatörlük, 16 Ağustos 2015 tarihinde Varto’da başlattıkları sokağa çıkma yasağının ardından; Cizre, Nusaybin, Şırnak, Sur başta gelmek üzere Kuzey Kürdistan il ve ilçelerinde yüzlerce sivili katletti!
Katil sürüleri bununla da yetinmediler…
Uluslararası savaş kurallarını tanımayarak, katlettikleri gençleri, sivilleri, gerillaları kimsesizler mezarlığına defn ederek, aileleri adli tıp önlerinde sürüm sürüm süründürüyorlar.
Kürt illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları nedeniyle evlatlarını aramak için giden aileler il merkezine sokulmayıp, günlerce başka bir yerleşim alanında bekletiliyorlar.
DNA örneği veren ailelere 20 gün içerisinde yanıt verilmesi gerekirken, bilerek ve isteyerek, özellikle haftalara yayarak yanıt vermiyorlar.
Gömülme hakkı katlettikleri canların, gömme hakkı ailelerin elinden alınıyor!
6 Temmuz 2016 tarihinde Şırnak 5 arkadaşıyla birlikte katledilen Hizan Garzan/Esma Sarımaden’in ailesi Karakızlarının katledildiğini ancak 25 Temmuz günü öğrendi.
O gün akşam üzeri telefonuma düşen; “Füsun heval, Esma’yı kucaklamak payımıza düşmedi. Gitti… Bu akşam düğünü var.” notuyla sarsıldım.
O gün ve ertesi gün nereye başvururuz, nereden haber alırız çırpınışıyla geçti.
Sonra aile Şırnak’a doğru yola çıktı; fakat günlerce il merkezine giremedi.
Girdiğinde de, Adli Tıp önünde bekleşen ailelerin çokluğu yüreklerine bir başka ateşi daha düşürdü!
Esma’yı bulamıyorlardı, kimse Esma’nın nereye gömüldüğünü bilmiyordu!
Evladını arayan aile sadece kendileri de değildi…
29 Temmuz’da Esma’nın annesi DNA örneği verdi.
Annenin DNA’sıyla, kimsesizler mezarlığına gömülenlerin DNA’ları karşılaştırılarak, Esma’nın hangi mezarlığa gömüldüğü öğrenilecekti.
DNA sonuçları ortalama 20 gün içerisinde çıkmasına rağmen, daha o gün mapusdaşım Gurbet, aylardır bekleyen ailelerin olduğunu yazdı.
Hukuk ve adaletin olmadığı, insanlığın yerin dibine battığı bu devlet dairelerinde, amaç ailelere işkence yapmak, daha büyük acılar yaşatmak olunca; 20 günde çıkabilecek sonuçlar, aylar sonra ailelere bildiriliyor.
Bütün bu baskı ve zulüm, işkence bununla da bitmiyor!..
Gömüldüğü kimsesizler mezarlığından çocuklarını almak ve kendi mezarlarına koymak için günlerce bürokratik işlerle uğraşmak durumunda kalıyorlar.
Genç arkadaşım Gurbet Şırnak’ta Adli Tıp önünde bekledikleri günlerde gönderdiği notun birinde hiç ağlamadığını, kardeşi Esma’yı buluncaya kadar da ağlamayacağını yazmıştı…
O ağlarsa acısının dineceğine inanıyor…
Ben de Erdoğan ve AKP diktatörlüğünün, sömürgeci faşist devletin Kürt halkına yaşattığı bu baskı ve zulümün ateşinde yanacağına…