Meftayı nasıl bilirdiniz?!

Füsun Erdoğan

Ölen birisini uğurlarken cenaze töreninde cemaate “meftayı nasıl bilirdiniz” sorusu yöneltilir. Bir de helallik istenir. Ölenin arkasından konuşmak dinen “günah” sayıldığı için, kimse kalkıp “meftayı nasıl bilirdiniz” sorusunu, o an musalla taşında yatan kişinin kötü yanlarını bir biri ardına sıralayarak yanıtlamaz. Cemaattakiler sesli bir şekilde üç kez hakkını “helal” ettiklerini söylerler. Bu ritüelle geride kalanların ölüye karşı son görevlerini yerine getirdiklerine inanılır.

Sıradan bir vatandaş için yapılan her hangi bir cenaze töreninin bu şekilde sonuçlanması anlaşılır bir durum. Fakat, insanların, halkların yaşamını birebir etkilemiş, zulmün, işkencenin, katliamların bir parçası, hatta sayılı mimarlarından biri olmuş birinin ardından konuşmak, lanetlemek, hatta hesap sormak istemek bir haktır!.. Ve ne yazık ki, bizim coğrafyamızda halklarımıza hesap vermesi gereken eli kanlı katiller, ırkçı-faşistler; bulunmaz bir hint kumaşı, birer kahraman olarak lanse edilebiliyorlar!

Bir de siyasi meftalar var! Bir bakıyorsunuz ki, miyadı dolmuş ve yıllarca hizmet ettiği partisi, yol arkadaşları sifonu çekivermişler… Oysa kadın ya da adam kendisini büyük bir kahraman, Ankara siyasetinin bir vazgeçilmezi olarak görüyor! Fakat siyaset bu… Çıkarlar bir biriyle çatışınca, bir anda güçlünün tekmesini yiyivermesiyle, siyaset çöplüğünü boylaması bir oluyor. Ankara’nın siyaseti kendisi gibi bir başka. Çıkar ilişkileri, çürüme, kirlenmişlikte hiç bir sınır olmayınca, üç gün önce siyaset çöplüğünü boylamış birisini, o çöplükten çıkarıp, temcit pilavı gibi yıkayıp, yağlayıp, parlatıp milletin önüne bir kahraman, bir kurtarıcı olarak koyabiliyorlar. Elbette Ankara siyasetinin bu halleri sahiplerine çok yakışıyor. Fakat işin içine başka aktörler girince, insan bu da neyin nesi diye sormadan edemiyor.

Hakikaten garip bir ülke Türkiye… Sadece siyasetçileri değil, bazı aydınları, “solcu”ları da şirazesinden çıkmış, resmen insan aklıyla alay ediyorlar!

1 Kasım seçimlerinden sonra MHP içerisinde başlayan tartışmalar, Akşener’in Bahçeli’ye bayrak açmasıyla sonuçlandı. Akşener-Bahçeli arasında başlayan Genel Başkanlık kavgası, 8 Eylül 2016’da Akşener’in MHP’den oy birliği ile ihraç edilmesiyle sonuçlandı. Diktatör Erdoğan’a iltica ederek, kendini onun kanatları altına atan Bahçeli, Genel Başkanlık koltuğunu korudu. MHP gibi ırkçı-faşist bir partide Akşener ya da Bahçeli’nin Genel Başkan olmasının ezilenler bakımından bir anlamı olmayacağını da, geçerken belirtmiş olayım.

Akşener’in yeni parti kurma girişimi, MHP içindeki çekişmeler derken geçtiğimiz günlerde Akşener en az kendisi kadar “iyi” olacak partisinin kuruluşunu ilan etti. Avucuna kınayla işlediği Türk bayrağı ise Akşener’in ırkçılığından ve faşistliğinden bir milim taviz vermediğinin kanıtı oldu.

Bir rivayete göre Akşener “İyi” Parti’sinin adını 2003 yılında Macaristan’da kurulan radikal sağcı ve Turancı Jobbik Partisi’nden almış. Kurulduğu andan itibaren Romanlara düşman faşist-ırkçı Jobbik Partisi’nin yılların faşisti Asena Akşener’e esin kaynağı olması çok normal. Normal olmayan, kendine “aydın” diyen, “solcu” diyen bir takım zevatın Akşener’i övme yarışına girmeleri. Kırk yıllık ırkçı-faşisti millete kurtarıcı olarak gösterme çabalarıdır!..

Meral Akşener’in kimliği, kişisel tarihi, bugüne kadar hizmetleri hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık. Onun değiştiğine dair en küçük bir emare olmadığı gibi, Akşener bugüne kadar yaptığı her şeye sahip çıkıyor, savunuyor!..

Bahçeli ile girdiği Genel Başkanlık yarışında, Balıkesir’de yaptığı konuşmada Akşener, İçişleri Bakanlığı döneminde; “tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekatına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada ‘Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin biriliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.” diyerek faili devlet cinayetlerin altında imzası olduğunu itiraf etmekle kalmıyor. Aynı zamanda o katliamları savunuyor, sahip çıkıyor.

Akşener’in gerçeği bu ve daha fazlası olmasına rağmen, bazı “sol”cuların, sanki kendilerine görev atfedilmiş gibi, 40 yıllık faşisti övme yarışına girmeleri; “Akşener’i yanlış tanımışız” diye başlayıp, methiyeler dizmeleri şirazeden çıkmış olmanın kanıtı değilse nedir ki?!

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir