Hiç kuşkusuz Avrupa’da yaşayan değişik kesimlerin örgütlü olduğu kurumlar bu kadarla sınırlı değil. Merkezi Seçim Komisyonu’nda olmayan kurumların tümüne ulaşmak, seçim çalışmalarına katılmalarını sağlamak hem merkezi, hem de yerel seçim komisyonlarının görevleri arasında olmalıdır. Ayrıca, tek tek bireyler olarak seçim çalışmalarında yer alması gerektiğini düşündüğümüz kurum ve kişileri bu çalışmalarda yer almaya çağırmalı, elini taşın altına koymaktan kaçınan her birey ya da kurumu sorumluluğa davet etmeliyiz…
Elbette bu işin bir yanı. Diğer yanı ise Avrupa Merkezi Seçim Komisyonu’nda yer alan kurumların çokluğu! Listeye bakarak çok sayıda kurumun Seçim Koordinasyonu’nda yer alıyor olması bizleri kesinlikle rehavete sürüklememelidir. Zira şunun şurasında seçimlere çok az bir zaman kaldı. Avrupa’nın birçok ülkesinde, çok değişik kentlerde yaşayan seçmen kitlesine ulaşmak, seçmen kütüğüne kayıtlı olmayanları tesbit ederek kayıtlarını yaptırmak, her kesimden seçmene HDP’yi anlatmak ve HDP’ye oy vermesi için ikna etmek, seçimler başladığında oy verme işlemini kimseyi kendi haline bırakmadan örgütleyerek sandıklara taşımak düşündüğümüzden de çaplı ve özel olarak örgütlenmesi gereken işler…
Bu süreçte ne kadar çok kişiyi seçim çalışmalarına katabilirsek ve ne kadar çok kişinin oylarını HDP’de toplayabilirsek, rahatlıkla “400 bin oy” hedefine ulaşılabilir; 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün halkın gerçek temsilcilerinin Meclis’e girmesini engellemek üzere koyduğu barajı da yıkarak, başlarına çalabiliriz…
Kısacası bu süreçte irili ufaklı ve her çeşit emeğe ihtiyaç var. Ve Avrupa HDP Seçim Koordinasyonu’nda yer alan kurumların sayısının fazla olmasından yola çıkarak; “nasıl olsa hayli kalabalığız” diye yanlış bir fikre kapılarak, rehavete düşmemeliyiz. Geçmişte ortak çalışmalarda ortaya çıkan “başkalarından bekleyen”, varolan gücünü çalışmanın gereklerine göre sonuna kadar kullanmayan yanlış pratikleri bu süreçte elimizin tersiyle bir kenara iterek dört elle çalışmalara sarılmalıyız. Çünkü AKP Hükümeti’nin halklarımıza dayattığı “kırk katır mı, kırk satır mı” diye ifade edebileceğimiz baskı, zulüm ve yok etme politikalarına dur demenin, karşı koymanın yolu başta sokak gelmek üzere 7 Haziran seçimlerinde sandıklardan çıkacak sonuçtan geçiyor.
Kürt sorunun çözümünde AKP Hükümeti’nin algı yönetimi ve manipülasyonları, Erdoğan’ın tek adamlığa oynaması ve bunun için her çeşit baskı ve kısıtlamayı, zulmü, hile ve hurdayı göze aldığı biliniyor. Yine AKP’nin HDP’siz bir Meclis oluşturma istek ve çabası ve yüzde on barajı nedeniyle 7 Haziran seçimlerinden barajı yıkarak başarıyla çıkmak önümüzdeki süreçte kilitlenmemiz gereken en temel hedef olmak zorunda. Hiçbir tereddüt göstermeksizin bu hedefe kilitlenmeli, her çeşit duyarsızlığı, ataleti yanımıza yaklaştırmadan, iradenin gücüyle ve ardımıza aldığımız Kobanê zaferinin coşkusuyla partimizi hiçbir ayrım yapmaksızın seçmen kitlesine taşımalı, kızıl karıncalar gibi çalışmalıyız.
***
1990’lar faşist diktatörlüğün insanlarımızı kaçırarak kaybettiği karanlık yıllardı… Sevgili Kiraz Şahin’in eşi İsmail Şahin’i de 18 Ocak 1996’da iş çıkışında o bildik beyaz toroslardan biri almıştı. Sonrası malum… Çalınan karakol kapıları ve alınan o lanet olası “bizde yok” yanıtı!.. 40 yıllık yaşamının 19 yılını eşi İsmail’i aramakla geçiren Kiraz Şahin’i geçtiğimiz Cuma günü kaybettik. Birgün mutlaka İsmail’i bulacağız; katilleri sanık sandalyesine oturtacağız sözünü veren Cumartesi anneleri ve insanlarınca sonsuzluğa uğurladığımız Kiraz Şahin’in ailesi ve yakınlarına, yoldaşlarına metanet diliyorum. Hepimizin başı sağolsun… Güle güle kardeşim, yıldızlar yoldaşın olsun, ışıklar içinde uyu…