Latin Amerika’dan Türkiye’ye Gözaltında Kayıplar-7

Füsun Erdoğan

DOSYA 7

Gözaltında Kayıplar, Analar ve Evlatları-Zübeyde Tepe
Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiriydi. 28 Temmuz 1993’te Bitlis’te kaçırıldı, 4 Ağustos’ta Elazığ’ın Hazar Gölü kıyısında bir balıkçı tarafından işkence edilmiş bedeni bulunduğunda 19 yaşındaydı.
Ferhat 1974 yılında Bitlis’te doğmuştu. Müftü şefliği ve müteahhitlik yapan baba İshak Tepe DEP’in Bitlis İl Başkanıdır…Ferhat liseyi bitirince İstanbul’da ablalarının yanında üniversiteye hazırlanması için dersaneye gönderilir. Ferhat bir yandan üniversiteye hazırlanırken, Özgür gündem gazetesinde staj yapar ve bir kaç ay içinde muhabirlik yapmaya başlar.
O yıllarda Kürdistan’da köyler yakılıp-yıkılıyor, köy meydanında toplanan köylülere topluca işkence yapılıyor, köyler boşaltılıyor, insanlar kaçırılıp katlediliyor…O yıllarda Kürdistan’da baskı ve zulmün haddi-hesabı yokturdur. Köylerin basılıp, tüm köylülerin işkenceden geçirildiği, insanların kaçırılarak kaybedildiği yıllardır.
Böyle bir süreçte Özgür Gündem gibi bir gazetenin muhabirliğini yapmak ise, sadece cesaret değil, aynı zamanda adanmışlık ister…
Ferhat üniversite sınavından hemen sonra Bitlis’te muhabirliğe başlar. 28 Temmuz gecesi Ferhat eve dönmeyince, endişelenen aile hemen akraba ve tanıdıkları arar, bir yanıt alamayınca da, Ferhat’ın kaçırıldığını düşünür baba İshak Tepe.
Aynı gece sabaha karşı bir telefon gelir. Telefonun diğer ucundaki katil kendilerini ‘Türk Osmanlı İntikam Tugayı’ olarak tanıtır. Ferhat’ın ellerinde olduğunu, bir milyar fidye vermeleri ve DEP Bitlis İl Yönetimi’nden istifa etmesini ve İl örgütünü kapatmasını, ayrıca o dönem PKK’nin elinde bulunan dört turistin serbest bırakılmasını, kimseye haber verilmemesini isterler İshak Tepe’den…
İshak Tepe aynı gün Emniyet Müdürlüğü’nde Orhan Ekinci’yle ve Bitlis Valisi Fethi Tunç ile görüşür. Her ikisi de İshak Tepe’ye faillerin bulunacağının teminatını verirler. Ferhat’ın fotoğrafını çoğaltıp emniyete verir. Aynı gün valiye, Jandarma Ala Komutanlığı’na ve Cumhuriyet Savcılığına dilekçeler yazar. Ev telefonunun dinlenmesi için savcılığa başvurur…
Aslında her şey gün ortasında, ardında tanıklar bırakarak yaşanmıştır. Baba İshat Tepe olayı araştırırken, bazı tanıklara ulaşır. O gün Şemsi Bitlis İlkokulu bahçesinde oynayan çocuklar Ferhat’ı görmüştür. Tanıkların anlatımına göre, o gün biri Ferhat’ın yanına yaklaşarak koluna girmiş ve birlikte uzaklaşmışlar.Tanık Fatih Olcay, Ferhat’ın koluna girenin eşkalini de verir polise.
İkinci gün telefon yine çaldığında, İshak Tepe telefonun diğer ucundaki kişiye sesini Tatvan Tugay Komutanı Korkmaz Tağma’ya benzettiğini söyleyince adam küfürü basar. Sesinin kaydedildiğini anlayınca da, kendisini asla bulamayacaklarını söyleyerek telefonu kapatır.
4 Ağustos’ta sabaha karşı Tepe ailesinin telefonu yine çalar. Telefonun diğer ucundaki ses ertesi gün saat 17.00’ye kadar Hasan Değer ve Mehmet Şenol’un evine parayı götürmesini isterler.
Telefon görüşmesinden sonra Bitlis emniyet Müdürü’ne haber verir İshak Tepe. Müdürün istenen parayı bulacaklarını söylemesi, aileyi umutlandırır. Ancak, sabahleyin gazeteden Değer ve Şenol’u araştırınca, her ikisinin de Özgür Gündem muhabirleri olduğunu öğrenirler.
Bir kez daha emniyeti aradığında, müdür parayı bulamayacaklarını, kendi çevresinden parayı temin etmesini ister İshak Tepe’den…
Öğlene doğru Bitlis Emniyet Müdürlüğü’nden polislerle birlikte Elazığ’a doğru yola çıkarlar. Yolda 65 AD 405 plakalı bir aracın onları izlemesine polisler hiç ses çıkarmazlar. Elazığ polisi ise, adresi kontrol ettiklerini, evin boş olduğunu söyler. 8 Ağustos’ta bir telefon daha gelir Tepe ailesine…
Arayan malum kişi ‘Oğlunun cenazesi Elazığ Devlet Hastanesi’nin morgunda, gidin alın’ der.
Morgdaki kişi hakikaten de Ferhat Tepe’dir…Ancak Elazığ Cumhuriet Savcılığı’nın talimatıyla, cenaze sahipsiz olduğu için üç gün önce kimsesizler mezarlığına defnedilmiştir. Ferhat kimsesizler mezarlığından alınırken, anne Zübeyde Tepe’de oradadır. Ferhat’ı derme çatma bir mezara öylece gömüvermiştir katil devlet…

Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda Bir Anne Zübeyde Tepe
Elazığ kimsesizler mezarlığından alınan Ferhat’ın cenazesi Bitlis’e getirilir. Polisin hemen gömün baskısına boyun eğmeyen Tepe ailesi, ertesi gün Ferhat’ı son yolculuğuna uğurlar…
Ferhat’ın cenazesi bulunduğunda üzerinde sadece iç çamaşırı varmış, kıyafetleri kıyıdaymış. Balıkçı jandarmaya haber vermiş, cenaze Sivrice Savcılığı’na götürülmüş, otopsi raporu hazırlanmış ve aynı gün Elazığ’a gönderilmiş.
Emniyet Ferhat’ın ölüm gerekçesini; ‘Yüzme bilmiyormuş, göle girmiş boğulmuş’ şeklinde açıklamış. Oysa Ferhat’ın vücudunda ellerinin bağlandığına, ve darp edildiğine, vücudunda sigara söndürüldüğüne dair izler varmış.
Tepe ailesi Ferhat’ın kaçırılarak katledilmesi davasını büyük bir ısrar ve hassasiyetle takip eder. Ancak Ferhat’ın dosyası da kendinden öncekiler ve sonrakiler gibi, katil devletin mahkemeleri tarafından tozlu raflara kaldırılır.

Kayıp Ailelerinin Yollarnın Kesiştiği Mekan: Galatasaray
Oğullarını kaybettikten sonra devletin baskısından kurtulamayan Tepe ailesi, 1994 yılında İstanbul’a göç etmek zorunda kalır. İstanbul’a geldikten sonra da oğlunun katillerini aramaya devam eden anne Zübeyde Tepe’nin yolu Galatasaray Meydanı’nda kendisiyle aynı kaderi paylaşan annelerle kesişir. O günden sonra Zübeyde ana, her Cumartesi oğlunun fotoğrafını alıp Galatasaray Meydanı’na giderek oğlunun katillerinin bulunmasını ister.
Zübeyde ana evin baş köşesine asmış oğlu Ferhat’ının fotoğrafını. Köşedeki gümüşlüğün içine koyduğu Ferhat’a ait cüzdanı, parfümü, tarağı ve hevesle aldığı iki adet fotoğraf makinasıyla bir köşe yapmış. Oğlunun bir hastalık ya da kaza sonucu hayatını kaybetmediğini söyleyen Zübeyde Tepe, yavrumu katlettiler, benim oğlum daha çok yaşayacaktı, aşını-suyunu elinden aldılar sözleriyle tepki gösteriyor Ferhat’a yaşatılanlara…
Oğluna yapılan işkenceyi hatırladığında gözyaşlarına hakim olamayan Zübey’de Tepe; ‘Kurşun yarası da güzeldir. Oğlum yolda yürürken arkadan vursalardı da bu kadar acı çekmeseydi’ diyor.
Oğlu Ferhat’ın katledilmeden önce yaşadıklarını düşünmek bile istemediğini söyleyen Zübeyde ana, yemek yaparken, parkta otururken, yolda yürürken, aniden oğlunu hatırladığını söylüyor.
Bütün kayıp aileleri, anneleri gibi onların da Ferhat’tan sonra huzuru kalmamış. Bir yanı hep eksik kalmış ve denildiği gibi bazı yaralar zamanla asla sağalmıyormuş…
Ferhat’ını yitirdikten sonra bir daha hiç bayram kutlamamış Zübeyde ana…Ferhat’ın kaçırılmadan önce en son yediği ve çok sevdiği patates yemeğini bir daha hiç pişirmemiş…
Her söze başladığında oğlunun katillerini isteyen Zübeyde ana, Ferhat’ı yaşasaydı şimdi saçlarının beyazlamış olacaktı diyor ve bir biri ardına sorularını sıralıyor: “Oğlumun suçu neydi? Kürt olmak mı? Gazeteci olması mı? Neden bu insanlar katledildi?”
Bütün kayıp anneleri, yakınları gibi, Zübeyde ananın da sığındığı, huzur bulduğu yerlerin başında Cumartesi Meydanı geliyor…
Zübeyde ana, hala evlerinin pencerelerinden, balkonlarından uzaklara bakıp, gözaltında kaybedilen evladının dönmesini bekleyen annelerin bekleyişlerinin son bulması ve katillerin yargılanması, bir daha asla diyebilmenin adresi olarak Cumartesi Meydanı’nı gösteriyor.

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir