Bu çığlık hepimizin!

Füsun Erdoğan

İstanbul’da kadınlar “erkek şiddeti konusundaki ikiyüzlülükle yüzleşme zamanı” diyerek, ellerinde kadın cinayetlerinde katledilen kadınların isimleri ve “İsyanımız Büyüyor” şiarının yazılı olduğu büyük bir pankartla önceki gün Tünel’den Galatasaray Meydanı’na doğru yürüdüler.

Bu katliamlara karşı kadınlar yıllardır sistematik bir şekilde seslerini yükseltip, sokaklara çıktı, çok değişik zamanlarda kadın cinayetlerine karşı kampanyalar örgütlendi. Fakat Özgecan’ın katli; kadınların isyanının büyüdüğü, bir çığlık gibi memleketin dört bir yanına yayılarak kadınları sokaklara döken bir süreç oldu!…

Kadınlar sokaklarda, meydanlarda kadın katliamlarına karşı isyanlarını dile getirirken, AKP hükümetinin kadın cinayetleri karşısındaki ikiyüzlülüğünü ve bu ikiyüzlülüğü perdelemeye çalışan açıklamalarına yönelik tepkilerini çok net bir şekilde kitlesel olarak ortaya koydular. Kadınlar; katil erkeklerin cezalandırılmasını isterken,  kadın katillerini koruyan erkek devleti de teşhir ettiler; esas meselenin kadınların katledilmesinden önce erkek şiddetini engellemek, kadınların güçlenmesini sağlamak olduğunun altını çizdiler. Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre:

Çok değil daha Ocak ayında erkekler 27 kadını öldürmüş, 7 kadına tecavüz etmiş, 24 kadına zorla fuhuş yaptırmış, 35 kadın ve kız çocuğunu yaralamış, 13 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmuş!

2014 yılında ise, en az 281 kadın öldürülmüş. 109 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edilmiş, 560 kadın yaralanmış, 140 kadın ve kız çocuğuna da tacizde bulunulmuş!

2013 yılında 214 kadın ve 10 çocuğu öldürmüş erkekekler! 167 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etmiş/tecavüz girişiminde bulunmuş, 241 kadın ve kız çocuğuna şiddet uygulamış, 161 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmuş!

Öncelikle belirtmeliyim ki, Bianet’in derlediği ve alt alta dizdiğim bu soğuk rakamlar gerçeğin sadece ve sadece bir kısmını, belki de çok azını ifade ediyor. 

Çünkü dünyada ve Türkiye’de kadın cinayetlerinin önemli bir kısmı intihar olarak istatistiklere geçiyor. Taciz ve tecavüz vakalarının büyük bir çoğunluğu ise kolluk güçlerine intikal etmiyor…

Dolayısıyla kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakalarına ilişkin ortaya çıkan verilerin daima varolanın çok altında olduğunu bilmeli ve kabul etmeliyiz!

Bütün bu cinayetlerin ya da saldırıların bir tek ortak noktası var; o da katledilenin kadın, katledenin erkek olması! Katil ister nikahlı eş veya birlikte yaşadığı erkek olsun; isterse de baba, abi ya da erkek kardeş olsun… Erkeklerin hepsi aynı gerekçeye sığınıyor. İşledikleri cinayeti “namus” adına işlediklerini söyleyerek, yaptıklarını savunuyorlar, meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Ya da Özgecan’ın katledilmesinin ardından söyledikleri gibi, “mini etek giymeseydi, o dolmuşa neden binmiş” gibi absürd yorum ve açıklamalarla cinayeti meşrulaştırmaya çalışıyorlar!

Bilinmelidir ki, işlediği cinayetle erkek toplumsal erkeği, egemen cins olarak, cins iktidarının sahibi olarak erkeği ihya etmeye, yeniden üretmeye çalışmaktadır. Yani efendi, egemen ve hegemon olarak üstün cins olarak toplumsal erkeği üretmektedir.

Çünkü kadın cinayetleri sadece katledilen kadına ve yakınlarına bir mesaj vermez. Toplumdaki tüm kadınlara “erkeğe boyun eğmesi gerektiği” mesajını gönderirken; aynı zamanda her erkeğe de yeni kadın cinayetleri işlenmesi için yol gösterir. Bu bir davranış biçimidir. Toplumsal erkeğe, “erk-ekliği”ni bu yolla üretmesi mesajı verilir. Bu yolla kadınlar üzerindeki erkeğin baskısı ve erkek egemenliği korunur. Devletin cinsiyetçi politikaları, toplumsal cinsiyet ayrımı da her gün, her saat toplumun yarısını oluşturan erkekler tarafından uygulanmak suretiyle bu şekilde yeniden üretilerek yaşatılır!

Hiç kuşkusuz kadın cinayetlerinin toplumsal kadın bakımından da bir karşılığı var! Kadın ayırdında olsun ya da olmasın, kadın cinayetlerinde; kadınların kendisine yaşatılanlara “artık yeter” diyerek bir şekilde toplumsal kadınlığa itiraz etmesi, kadını tutsak eden toplumsal kadınlığın hücre duvarlarının sınırlarını aşması durur. Ve işte o zaman gardiyan-bekçi olarak erkek harekete geçer. Kadına haddini bildirmeye yönelir. Nasihattan, telkinden, tehditten, cezalandırmaya, işkenceye, ölüme kadar uzanır bu yol.

Toplumsal kadınlığa bir şekilde itiraz eden kadını, toplumsal cinsiyetin ayrıcalıklı egemen cinsi olarak erkek; insan olarak kadına psikolojik, fiziki, ekonomik vb. güç kullanarak, toplumsal kadınlığı dayatır, kabul ettirir. Yani kadın kendisine dayatılana, erkeğe boyun eğmeli, erkeğin üstünlük ve ayrıcalıklarını kendisine bağlı, tabi, aşağı ve ikinci cins olduğunu kabul ederek “karılaşmalı”! Erkek ise “toplumsal erkek” olabilmek için “iktidarlaşma”lıdır!

Her kadın cinayetini incelediğimizde, erkeğin gerekçesi ne olursa olsun özünde bu gerçeğe ulaşırız. Katil erkekler, egemen üstün cins olarak kadın-erkek eşitliğini kabul etmezler! Ve egemen üstün cins olarak kadına baskı ve işkence yapma, hatta öldürme hakkını kendilerinde görürler! Bu yolla kendilerince erkekliklerini sınarlar, topluma gösterirler. 

Bunun içindir ki; erkek devletin kadın cinayetleri sıradan tekil, kriminal bir suç olarak görülemez! Çünkü kadın cinayetleri/katliamları, toplumsal cinsiyet ayrımına dayanan ataerkil toplumsal ilişkileri her gün, her saat yeniden üreten sistemin temel araçlarından ve yöntemlerinden biridir. 

Nasıl ki, sömürgeci sömürgeleştirdiğiyle, egemen hakim olduğuyla, ezen ezilenle, yöneten yönetilenle eşitlenmeyi, üstünlük ve ayrıcalığından vazgeçmeyi kabul edip, sindiremezse, kendi hakimiyetini her çeşit baskı aygıtını kullanarak korumaya çalışırsa!.. Ezen cins olarak erkek de, ezilen cins kadınla eşitlenmeyi, kadın karşısındaki üstünlük ve ayrıcalığından vazgeçmeyi kabul etmez ve sindirmez! Kendi hakimiyetini korumak için, toplumsal cinsiyetin erkeğe tanıdığı katletmek de dahil olmak üzere, kadına yönelik her çeşit şiddeti uygulamayı kendinde bir hak olarak görür. Dolayısıyla kadın cinayetleri kendini politik cinayetler olarak toplumdaki herhangi bir öldürme/cinayet fiilinden ayırır. 

Kadın cinayetlerine karşı sesimizi, sokaklara çıkarak “Erkek-devlet şiddetine, kadın katliamlarına son” diyerek çığlıklarını yükselten kızkardeşlerimizin sesine katmalı, isyanımızı büyütmeliyiz!.. Ve bu çığlığın tüm kadınların çığlığı olduğunu kesinlikle unutmamalıyız! 

Leave a Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir